NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الصَّبَّاحِ
الْبَزَّازُ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
بْنُ زَكَرِيَّا
عَنْ
الْحَسَنِ
بْنِ
عُبَيْدِ اللَّهِ
عَنْ
إِبْرَاهِيمَ
عَنْ
الْأَسْوَدِ
عَنْ
عَائِشَةَ
قَالَتْ كَأَنِّي
أَنْظُرُ
إِلَى
وَبِيصِ
الْمِسْكِ فِي
مَفْرِقِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَهُوَ
مُحْرِمٌ
Âişe (r.a.hâ)dan; demiştir
ki:
Rasûlullah (s.a.v.)
ihrâmlı iken, (O'nun) saç ayrımındaki misk pırıltısını hâlâ görür gibiyim.
İzah:
Müslim, hac; Nesâî,
Menâsik, Ahmed b. Hanbel, VI, 38, 245.
Metinde geçen “
=vebîs" kelimesi; parlaklık anlamına gelir. Maksat, misk'in maddesi değil,
tesiri ve kokusudur. Ismailî'ye
göre ise, bu kelime ile misk'in parıltısı kasdedilmiştir. îsmailî, bu
ifadesiyle burada bu kelimeyle misk'in sadece kokusunun değil de, maddesinin de
kasdedilmiş olduğunu söylemek istiyor.
Bu hadis-i şerif ihrama
girerken koku sürünmenin müstehâb olduğunu ve bu kokunun tesirinin koku ve
renginin ihramdan sonra da devam etmesinde bir sakınca bulunmadığını ifâde
etmektedir. Nitekim bu konuda ulemânın büyük çoğunluğunun görüşü budur. İmâm
Ebû Hanife, Ebû Yûsuf, Züfer, Şafiî, Ahmed, İshâk, Es-Sevrî ve el-Evzaî (r.a.)
de bu görüştedir. Hz. Âişe, Sa'd b. Ebî Vakkâs, İbn Abbâs, el-Berâ b. Âzib,
Enes b. Mâlik, Ebû Zer, el-Hasen b. Ali, İbnu'lHanefiyye, İbnu'z-Zübeyr, Ebû
Sa'id el-Hudrî, Ömer b. Abdil-aziz, el-Esved, el-Kâsim, Salim, Hişâm b. Urve,
Hârice b. Zeyd ve İbn Cüreyc gibi sahâbî ve tabiînden bazı ulemanın da aynı
görüşte oldukları bilinmektedir. Hanefî fıkıh kitaplarından Bedrayiu's-Sanâyi
isimli eserde deniliyor ki: "İhrama girmek isteyen bir kimse, istediği
kokuyu sürünebilir. İhramdan önce sürünmüş olduğu bu kokunun maddesi kalacak
olsa bile, bir sakıncası olmaz. Nitekim İmâm Ebû Hanife ile Ebû Yûsuf da bu
görüştedir. Önceleri İmâm Muhammed de bu görüşte idi. Fakat daha sonra bu
görüşünden dönerek ihrama girerken, kokusu ihramdan sonra da devam edecek olan
bir kokuyu sürünmenin mekruh olduğunu savunur oldu. Bu görüşünden dönüşünün
sebebi kendisine sorulunca, "Ben böyle sürünmek için kokular hazırlayan
bir topluma rastladım. Bu işin çirkinliğini anladım. Onun için ihramdan önce
tesiri kalıcı olan bir koku sürünmenin mekruh olduğu kanaatine vardım"
diye cevâp vermiştir."
Atâ, Sa'îd b. Cübeyr,
İbn Şîrîn, Hasan el-Basrî, ez-Zühri (r.a.)gibi âlimler de ihrama girerken
maddesi kalıcı bir kokuyu sürünmenin haram olduğunu söylemişlerdir. Ömer, Osman
ve Abdullah b. Ömer (r.a.) de bu görüştedirler.
Mâliki ulemâsına göre
ise, maddesi ihramdan sonra da kalıcı olan bir miski ihrama girerken sürünmek
haramdır. İhrama girerken böyle bir kokuyu sürünen kimseye fidye lâzım gelir.
Eğer ihramdan önce sürülen misk'in rengi ihramdan sonra da kalıcı ise, miski
sürünen kimseye fidye lâzım gelip gelmeme konusunda Mâlikî ulemâsından iki
görüş rivayet olunmuştur.
a. Kokusunun kalıcı
olduğunu bile bile, misk sürünmek mekruhtur, sahibine fidye gerekmez.
b. Böyle bir kokuyu
sürünen kimseye fidye lâzım gelir.
Mâlikî ulemâsı bu
mevzudaki görüşlerinin doğruluğuna; "Nebi (s.a.v.) Ci'râne'deyken yanına
bir adam geldi. Bu zât umreye niyet etmişti. Saçını sakalını sarıya boyamış ve
bir cübbe giymişti. "-Ya Resûlullah! Ben umreye niyet ettim. Halim
gördüğün gibidir." dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)
"Üzerinden cübbeyi
çıkar, sarı boyayı da yıka, haccetmiş olsan ne yapacak idiysen umrende de onu
yap" buyurdu,"[Buhari, hac; Müslim, hac; Nesâî, menâsik; Ahmed b.
Hanbel, IV, 224.] anlamındaki hadis-i şerifle ileride gelecek olan (31)
numaralı babın ihtiva ettiği hadis-i şerifleri delil gösterirler.
Mâlikî ulemâsı konumuzu
teşkil eden hadis-i şerifi de "her ne kadar bu hadis-i şerifte Âişe
(r.anha) Resûl-i ekrem'in başında misk gördüğünden bahsediyorsa da bu misk
kokusu ihramdan sonra da kalıcı olan bir misk değildir. Bilâkis, kokusu bir
anda kaybolup giden, bir miskdir. Yahutta Resûl-i Ekrem bu miski süründükten
sonra yıkanmıştır," şeklinde te'vıl etmişlerdir. Hadis-i şerifi bu şekilde
te'vil ederken Buhârî'nin rivayet ettiği şu hadise dayanmışlardır. Hz. Âişe
(r.anhâ) dedi ki: "Ben Resûlullah (s.a.v.)'a misk sürerdim. O da (gece)
bütün hanımlarını dolaşırdı. Sabah olunca ihrama girerdi."[Buhârî, gusl]
Yine Mâlikî ulemâsı diyorlar ki: "Bilindiği gibi bu hadis~i şerifte geçen
"dolaşırdı" kelimesi "cima ederdi" anlamına-dır. Resûl-i
Ekremin her cimâdan sonra yıkanmak sünnet-i seniyyesi idi. Bu. gerçekten
hareket edildiği takdirde Resûl-i Ekrem'in geceleyin süründüğü misk'in
maddesinden ve renginden bir iz kalmadığı anlaşılır.
Fakat Mâlikîlerin bu
iddiaları yine Buhârînin rivayet ettiği; "Allah Ebû Abdirrahman'a merhamet
etsin. Ben Resûl-i Ekrem'e misk sürerdim. O da (o gece)hammlarını dolaşırdı.
Sabahleyin (üzerine sürdüğüm) miskin te'siri (daha) üzerinde iken ihrama
girerdi."[Buhârî, gusl] anlamındaki hadis-i şerifle reddedilmiştir. Çünkü
bu hadiste Resûl-i Ekrem'in ihrama girmeden önce süründüğü miskin te'sirinin
devam ettiği açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Her ne kadar Mâlikî
ulemâsı "Buhari' nin bu hadisindeki cümleler yer değiştirmiştir; bu
hadisin aslı, "Resûl-i Ekrem(s.a.v.)üzerinde misk kokusu var iken
hanımlarını dolaşırdı, sonra ihrama girerdi" şeklinde idi" diyerek
kendi görüşlerini savunmuşlarsa da, bu iddiaları, bu konuya ışık tutan
hadislerin zahirî mânâlarına ve açık ifadelerine aykırı düştüğü gibi konumuzu
teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinin zahirine de ters düşmektedir! Aynı zamanda
Nesâî'nin rivayet ettiği; "Resûlullah (s.a.v.)'ın saçlarım ayırdığı yerde
sürdüğü güzel kokunun parlaklığını üç gün sonra bile gördüğüm
olmuştur."[Nesâî, menâsik] anlamındaki hadis-i şerifte konumuzu teşkil
eden hadisin zahiri mânâsını desteklemektedir. Mâlikî ulemâsından bazıları da
konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinde ve benzerlerinde geçen "misk
parıltısı" sözünden maksadın, "Resûlullah (s.a.v.)'ın ihramdan önce
süründüğü miskin kokusuz olan kalıntısı" olduğunu iddia etmişlerse de
bunun, bu mevzudaki açık manâlı hadislerin ifâdeleri karşısında bir görüşten
öteye gidemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Mâlikî ulemâsının
dayandığı Buhârî hadisi ise, ulemânın büyük çoğunluğuna göre mensûhtur. Çünkü
Buharî hadisinde söz konusu olan olay hicretin sekizinci senesinde Ci'râne'de
vuku bulmuştur. Konumuzu teşkil eden hadiste anlatılan olay ise, hicretin
onuncu senesinde Veda haccı'nda vuku bulmuştur.
Mâlikîlerin
"İhrama girerken kokusu kalıcı olan bir misk sürünmek ancak Resûl-i Ekrem
için caizdir. Bu cevaz Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Mekke'ye gitmek üzere
yola çıkardık da ihrama gireceğimizde alınlarımıza güzel kokulu bir misk
sürerdik. Yolda birimiz terleyince bu miskler (terle birlikte) yüzlerimize
akardı. Nebi (s.a.v.) de bunu gördüğü halde bundan nehyetmezdi" anlamındaki
1830 numaralı hadisle reddedilmiştir. Musannif Ebû Davud'un rivayet ettiği bu
hadîs'e "bu durum kadınlara ait özel bir durumdur" diyerek itiraz
edilemez. Çünkü ihrâmlı iken güzel koku sürünmenin haram olmasında kadınla
erkek arasında bir fark yoktur.
Mâliki ulemâsının
"Medinelilerin uygulaması da bizim görüşümüzü desteklemektedir. Ebû Dâvûd
hadisi Medinelilerin uygulamasına aykırıdır," demeleri de isabetli
değildir. Çünkü Nesâî'nin Süleyman b. Abdil-melik'den rivayet ettiği "ilim
adamlarından bir topluluk hacca gitmişti. İçlerinde Kasım b. Muhammed, Hârice
b. Zeyd, Abdullah b. Ömer'in iki oğlu Salim ve Abdullah, Ömer b. Abdilaziz, Ebu
Bekr b. Abdirrah-mân b. el-hâris de vardı. Süleyman b. Abdilmelik onlara ifâza
tavafından önce misk sürünmenin hükmünü sordu, hepsi de bunun yapılmasını
istediler," mealindeki rivayet de onların bu görüşlerinin isabetsizliğini
ortaya koymaktadır. Çünkü sözü geçen bu alimler hepsi de Medinelidir ve tabiûn
ulemâsındandır.